26
kendini hakkıyla dinlendirebilmek
filan, epey mesai isteyen şeyler.
Fabrika ayarlarına geri dönmek kolay
olmayabiliyor (gülüyor.)
Peki erken yaşta müzik yolculuğunu
başlattığın için hayranlık duyduğun
insanların şarkısını söyleme, onlarla
aynı sahneyi paylaşma, düetler
gibi heyecanı tavana vurduran
gelişmeler oldu hayatında. Bunun
kariyer anlamında yansımalarını
görüyoruz, biliyoruz… Sana içsel
yansıması ne oldu bu değişimin, bu
beraberliklerin…
Mutluluk duyuyorum tabi.
Çocukluğumda ve ergenliğimde
hayal ettiğim şeyi yaşıyorum, bu
harika bir şey. Mersin’in taşrasından
İstanbul’a diş hekimliği okumaya
gelip, sonra bambaşka bir dünyada
kendine sıfırdan alan yaratmak, yer
bulmak filan, kolay hikaye değildi. Bir
anda olmadı. Kendimi, sesimi tanımak
da bir o kadar sürdü. Bütün bu olan
bitene baktığımda gülüyorum.
Seviyorum hikayemi, ondan güç
alıyorum. Bana zihin enerjisinin
ne kadar güçlü bir şey olduğunu
düşündürüyor. İnsanın yapamayacağı
hiçbir şey yok gibi geliyor. Kendimizi
daha fazla özgür bırakmamız
gerekiyor sadece.
Efsane şarkı “Muhbir” nasıl yazıldı
mesela? Bir gece Sıla ile otururken
öylesine döküldü mü, şarkı yazmak
hep konuşulan bir şey miydi?
“Muhbir”i, ya da ilk taslak adıyla
“Kalp Kırıyor Her Günün Akşamı”nı,
evde kendi kendime takılırken
besteledim. Sözler yarım yamalaktı ve
bir türlü olduramıyordum. Şarkıdaki
genel his bana Sıla’yı ve müziğini
çağrıştırdığı için bir gün ona yolladım.
Bak böyle bir şarkı var, yarım kaldı,
sen yazar mısın? dedim. Çok beğendi,
sonra üzerinden aradan aylar geçti.
Yazın Ege’de turnedeydik, hiç
unutmuyorum o anı, gece yatmadan
hemen önceydi, Sıla’dan mesaj geldi.
Sözleri tamamlamış, üstüne bir de
şarkıyı okumuştu. Efsane söylüyordu.
Sonrasında defalarca bir araya geldik,
şarkı üzerine hayaller kurduk, hatta
başka ortak şarkılar da yazdık.
Senden şarkı isteyenlerin sayısının
artmış olduğunu düşünüyorum, o
konuya nasıl bakıyorsun?
Beni çok heyecanlandıran bir
konu. Hatta şarkı yazmaya başlama
sebebimdir. Henüz bu konuda ciddi
bir sirkülasyon yok. Ama çok istiyorum
beste vermeyi, oldukça motiveyim
buna. Şu aralar Göksel’le ve Özge’yle
(Fışkın) ortak bir şeyler yapıyoruz.
Bakalım neler olacak.
Anıl Can ile birlikte görsel olarak
bambaşka bir yola çıkıldı. Kliplerdeki
stili nasıl belirliyorsunuz? Sadece
giyiminde değil tüm kliplerinin bir
stili var…
Anıl’la iki yıldır birlikte çalışıyoruz.
Kafalarımız çok uyuştu. Beraber
4-5 video yaptık. Çalışma boyunca
sık sık didişiriz de, ama ben onunla
çalışırken çok eğleniyorum. Kafasının
içi lunapark gibi. Bu da işin her
anına yansıyor. Styling’ime, sanat
yönetmenliği tarafındaki pek çok
şeye.. Hemen hemen her detaya
birlikte karar veriyoruz. Günlerce
beyin fırtınası oluyor. Renkler, hikaye,
göndermeler.. Hepsi çok önemli.
Bir mesajdan ziyade hissin peşinde
oluyoruz daha çok. Bir şeylerin ucunu
açık bırakmak hoşumuza gidiyor.
Sahne
bambaşka bir yer.
Yüksek duyguların yeri.
Orada kılıktan kılığa girmek,
bir halden bir başkasına
geçmek güzel.
Röportaj